Header Ads

Polis İşkencesini Anlattılar

Hopa olaylarının ardından AKP Ankara İl örgütü önünde gerçekleştirilen eylem sonrasında gözaltına alınanlar, Mülkiyeliler Birliği'nde düzenlenen basın toplantısında yaşadıklarını anlattı. 
 
Basın toplantısına, THİV, İHD, SES, TMMOB, ÇHD, DİSK, TTB, Halkevleri, Sanat Emekçileri, ÖDP, EMEP, KESK'inde aralarında olduğu çok sayıda örgütün yönetici ve temsilcisi katıldı.

"SALDIRI CÜRETİNİ BAŞBAKAN'DAN ALDILAR"

KESK Dönem Sözcüsü İbrahim Kara, “Hopa, Ankara ve birçok ilde, polisin bu vahşice saldırının cüretini nereden aldığını çok iyi biliyoruz. Başbakan Erdoğan, 2011 yılına Rize'de polis evinde girdi. Yine Başbakan ve hükümeti polise özel uygulama ile ücretlerine özel zamlar yaptı, askerliten muhaf tuttu. Bunlar sürecin önemli adımlarıdır” dedi. 

Başbakan Erdoğan'ın Hopa'da yaşamını yitiren Metin Lokumcu ve polis müdahalesi sonucu kalça kemikleri kırılan Halkevleri MYT Üyesi Dilşat Aktaş'a ilişkin sözlerini hatırlatan Kara, “Bu sözlerin sonucunda polis bu kadar pervasızlaştı. Demokratik gösteriler sonucunda faşizmi açık bir şekilde yaşattı” şeklinde konuştu. 

“AKP'nin ileri demokrasisine katkı sunmak için” basın toplantısı düzenlediklerini söyleyen Kara'nın ardından gözaltına alınanlar, maruz kaldıkların polis işkencesini anlattı.

"BİZ ORADA İNSAN GÖRMEDİK"

Özden Kaya (KESK/ ESM Ankara 1 Nolu Şube Yöneticisi): Eylemde bulunma nedenimi açıklamayacağım. Demokratik bir hakkımı kullandım, kimse bana nedenini soramaz.
Bu benim ilk gözaltımdı. İlk olmasını verdiği bir bilinmemezlikle birlikte, işkenceleri de yaşayınca psikolojik olarak alt üst olduk. Ben bir avukat arkadaşın gözaltına alınmasını müdahale etmek istediğim için, yaka paça, saçlarımdan sürükleyerek gözaltına aldılar. Otobüse binmemle birlikte, kabus başladı. 

O gün orada olan hiç bir arkadaşımız es geçilmedi, herkes aynı işkenceye maruz kaldık. Otobüse bindirdikten sonra plastik kelepçe taktılar. 'Kelepçeler sıkıyor' dememize karşı, kelepçelerimizi daha çok sıktılar. Sürekli başımıza vuruyorlardı. Ogün görevli olan tüm çevikler, bir otobüsten inip diğerine binerek, gözleri dönmüş bir şekilde bizlere işence uyguladılar. Yüzümdeki iz bir çeviğin hakaretlerine dayanamayıp, sert bakmam sonucunda, yumruk atmasından dolayı oldu. Aslında, 'yüzlerine vurmayın, iz bırakmayın, görünür darp yapmayın' diye bir birlerini uyarıyorlardı. Ama o kadar kontrolden çıkmışlardı ki, böyle hatalarda bulundular. Sadece yumruk ve cop değil, yetmedi saçlarımızdan tutarak otobüslerin camlarına vuruyorlardı. Otobüslerin camlarının kırılmaz camdan yapılmasının nedeni de bu olsa gerek. Ayrıca camlar özel filmlerle kaplı olduğu için dışarıdan içerisi görünmüyordu. Bu nedenle işkenceyi daha çok otobüsün içinde yaptılar, çok rahatlardı.
Fiziksel darp yanında en çok bizi etkileyen hakaretler, küfürler. Çok özür diliyorum ama kadınlara sürekli 'O....' diye hakaret ediyorlardı ve böyle muamele yapıyorlardı. Bize yapılan hakareti, küfürleri, tacizleri hiç bir insan normal hayatında kullanmaz, çok da duymaz.

'SENDİKA YÖNETİCİSİSİN, ELE BAŞISIN'

Sendika yönetici olduğumu söylemem üzerine, 'Sendika yöneticisi misin? İyi sen elebaşısın' diyerek özellikle, daha çok dövdüler. Öğretmen arkadaşlarımızı, 'Sen komünist mi yetiştiriyorsun' diye dövdüler. Sustuğumuz zaman 'Niye susuyorsunuz' diyerek dövdüler, hakaretlerine karşı çıkınca bunun için dövdüler. Dolayısıyla yaşadıklarımızı bir mantık süzgecinden geçirmeye çalışmayın. Ben oradaki, görevli olan çeviklerin hiç biri insan sınıfına sokmuyorum. Biz orada insan görmedik. Kadın ve erkek ayrımı yapmıyorum, tüm çevik kuvvet polisler. Cinsiyet ayrımı yapmıyorum, çünkü insan değillerdi ki ayrıyayım. Çok öfkeliyim, hak etmediğİmiz muameleye maruz kaldık.

'İŞKENCE YAPANLAR, BAŞKALARINA SUÇLU MUAMELESİ YAPAMAZ'

Polislere cesaret veren Başbakan'ın ta kendisidir. Polisler, bir arkadaşları yaralandı diye 50 tane insana işkence yapmayı kendine verilmiş bir hak olarak gördü. Bunun kendinde hak gören polislere şunu söylüyorum; Hopa'da öldürülen arkadaşları için oraya gelen ve taş atan insanlara da suçlu muamelesi yapamazsınız."

"YAŞADIKLARIMI HALA ANNEME ANLATAMADIM"

KESK/BES Danıştay İş yeri Temsilcisi Hacı Özkan, şöyle anlatıyor: "Daha uyarı yapılmadan gazlarla müdahale edilenlerden birisiyim. Müdahalenin ardından AKP İl binası önünden ayrıldık. Eski GİMA'nın önündeyken ÇHD ve Ankara Barosu'ndan tanıdığımı avukatları gördük. Gözaltı olup olmadığı konusunda bilgi almak için yanlarına gitmek istediğimiz sırada gözaltına alındım. Başka bir çok kişi gibi yanlarına gittiğim üç avukat gözlerimin önünde, kadınların, kadın polisler tarafından gözaltına alınması gerekliliğine riayet edilmeden, onlarca polis tarafından yerlerde saçlarından tutulup sürüklenerek, dövülerek gözaltına alınıyordu. Gözümün önünde yaşanan bu insanlık dışı uygulamalara sessiz kalmam mümkün değildi. Bir yargı emekçisi olarak, polislere, 'Hukuk devletinde kolluk kuvvetlerinin işi insanları öldürmek, dövmek parçalamak değil. İnsanları sağlıklı bir şekilde savcılığa teslim etmektir' dedim. 'Bu mudur ileri demokrasi, bu mudur hukukun üstünlüğü' diye haykırdım."
Zaman zaman Gözleri dolan ve konuşmakta zorlanan Özkan, "Benim bu tepkime karşı, Emniyet Müdür Yardımcısı Kenan Kabak, 'O'nuda alın oda günü görsün' demesi üzerine gözaltına alındım. Ve gözaltına alınmamızdan sonra 5 saat işkenceye maruz kaldık. Hiç durmaksızın Kızılay'da başlayan bu işkence Ankara Barosu Başkanı Metin Feyzioğlu'nun gelip, Emniyet Müdürlüğü bahçesinde bekletikleri otobüste bizi görmesi ve 'Ya nedir bu insanların hali. Hiç mi yürek yok sizde. Hala mı kelepçeliyorsunuz' deyinceye kadar, tüm insanlık dışı uygulamalara maruz kaldık" dedi.

FENALAŞTI

Özkan, daha fazla konuşamadı. Gördükleri ve yaşadıkları karşısında yaşadığı üzerindeki şoku atamayan Özkan, konuşması sırasında fenalaşması üzerine, toplantıda bulunanlar tarafından dışarı çıkarıldı. Bu sırada, "Ben hala orada yaşananları, o günleri anama anlatamadım" dedi.

'COP YETMEDİ, KAFASINDAKİ KASKLA GÖZÜME VURDU'

Ezgi Şahingöz: İşkenceye maruz kalan arkadaşlarımızın hepsi Hacı arkadaşımız gibi derin izler taşıyoruz. Hakaret ve fiziki işkencenin yanı sıra, biz kadınlara cinsel taciz uygulandı. Ve bizi darptan daha çok cinsel taciz etkiledi. Çok aşağılayıcı, insanın onurunu zedeleyen, küfürler, tacizler uygulandı. Buna tepki gösteren erkek arkadaşlarımıza yönelik daha büyük bir şiddet uygulandı. Orada bize yapılan cinsel işkence, fiziksel işkencenin bir parçası ve bu onurumuzu, gücümüzü kırmaya yönelik bir eylem. 

O gün orada kaç polis varsa hepsi bize vurdu. Otubüse binen ve inen çevik kuvvet polisleri bizleri dövmek için sıraya girdi. Öyle hırslı ve gözleri kararmıştı ki. Beni döven polis, elleriyle, copuyla vurmakla kalmadı, kafasında ki kaskla gözüme vurdu. Gözümdeki morluk bunun sonucunda oluştu. Yaşadıklarımızın izleri nasıl silinir bilmiyoruz ama biz bunların hesabını soracağız.

'ENGELLİ OLDUĞUMU SÖYLEYİNCE DAHA ÇOK VURDULAR'

Hüseyin Gölpınar (BES üyesi): Eylemde Ankara Emniyet Müdür Yardımcısı Kenan Kabak'ın hedef göstermesi üzerine, çevik kuvvet polisleri tarafından gözaltına alındım. Bunun üzerine 10'u aşkın polis üzerime çullandı ve gözaltına aldı. Basının çekim yaptığını görmeleri üzerine, amirlerinin uyarısı ile otobüsün içerisine aldılar. Ellerimi arkadan kelepçeleyerek, işkenceye burada devam ettiler.
Fiziksel engelli olduğumu söylememin ardından, saldırı dojanı daha da arttırdılar. Polisin siyasi iktidar ve Başbakan'dan cesaret aldıklarını, kendi aralarında yaptıkları konuşmalarda, bize ifadelerinde açıkça belirtiyorlardı. Aldığım darbe sonucu her iki elimin başparmaklarında duyu kaybı var, hissetmekte zorlanıyorum.

'AVUKATSANIZ, AVUKATSINIZ'

Avukat Bülent Teoman Özkan (ÇHD üyesi): Gözlemci olarak bulunuyordum. Yaşanan müdahalenin ardındar ara sokaklarda olaylar sürdü. Bizde Kızılay'a doğru yürüdük. Burada, avukat arkadaşlarımla birlikte polislerin aşırı şiddet kullanarak insanları gözaltına aldığını gördük. Bunun üzerine müdahale ettik. Yapılanın hukuka aykırı olduğunu, gözaltı işleminin bu şekilde yapılmaması gerektiği konusunda uyarıda bulunduk. O sırada Avukat Duygu Demiral, Emniyet Müdür Yardımcısı Kenan Kabak ile görüşerek, bu şekilde gözaltı işlemi uygulamanın yanlış olduğunu söyledi. O arada bizi de gözaltına almaya çalıştılar. Avukatız bizi alamazsınız dedik. Emniyet Müdür Yardımcısı Kenan Kabak, 'Avukatsanız avukatsınız. Bunları da gözaltına alın' dedi. Polisler, doğrudan şiddet uygulayarak gözaltına aldılar. Avukat arkadaşımız Pınar Akdemir'i ilk gözaltına aldılar. Müdahale etmek istediğimde ona yakın çevik kuvvet polis kollarımdan tuttu, bir kaç tanesi saçlarımdan çekti. Gözlüğüm yere düştü, bir tanesi bilerek bastı ve kırdı. Avukat olduğumuz sürekli beyan etmemize rağmen dinlemediler ve “Bundan sonra yapılacak işlem budur” dediler. Özellikle iki kadın avukat arkadaşım, polisin cinsel şiddetine maruz kaldı.

'TERÖRİSTLERİN AVUKATLIĞINI YAPIYORSUNUZ'

Araca bindirildikten sonra kadın erkek polis fark etmeden, Anadolu halkının deyimiyle 'kem söz sahibine aittir, dolayısıyla ben söylemekten imtina etmeyeceğim, 'O... bir yerlerinize bir şeyler yazacağız. Kafanızı kıracağız, şerefsizler' gibi hakaretlerde bulundular. 'Siz nasıl avukatsınız, teröristlerin avukatlığını yapıyorsunuz' gibi sözlü tacizlerde bulundular.
Araçta iki saat kaldık, biz daha sonra indirilip Adli Tıp'a götürüldük. Ama bizden sonra diğer arkadaşlar beş saat boyunca bu uygulamaya maruz kaldılar. ÇHD ve diğer avukatlar olarak başta Emniyet Müdür Yardımcısı Kenan Kabak olmak üzere tüm polisler hakkında suç duyurusunda bulunacağız. Bu işin sonunu bırakmayacağız. Çünkü, AKP faşizmi had safhaya varmış durumda. Seçimden sonra bunu artıracağı mesajını vermekte. Toplumsal muhalefet büyümedikçe bu uygulamalar daha da artacak.
Serhat Ertürk: Yaşadığım ve gördüğüm ayrıntıları anlatacağım. En arka tarafta oturduğum için kimlerin nelere maruz kaldığını gördüm. Polis, zihinsel engelli olan birini, eylemle hiç ilgisi olmayan birini gözaltına almıştı. Bu menzup olan kişi sürekli, 'sigara var mı?' sorusunu soruyordu. Polis her soru sorulduğunda hem dövüyor hemde 'o sigarayı ... sokayım' şeklinde hakaret ediyordu.
Bu arada bir işkence yöntemi daha gösterdiler, baş parmakları ile iki çenemizin altında tutarak havaya kaldırıyorlar. Sizin yerinizden kalkamadığınız için boynunuz kafanızdan kopacak duruma geliyorsunuz. Nefes alamıyorsunuz. Bu süre zarfında nefes almak istediğinizde de dayak yiyiyorsunuz zaten.

'ÇEVİK HIZINI ALAMADI, BİRBİRİNE VURDULAR'

Çevik kuvvet polisleri hızını alamadı, birbirini dövdü. Kendi otobüsünde bulunanları dövmekten sıkılanlar, başka bir otobüse geçerek oradakileri dövmeye devam ediyordu. O sıra en baştan sona kadar herkese vuruyorlardı. Bu esnada bir küfür duyduk. Başka otobüsten gelen ve hırsını alamayan bir çevik kuvvet polisi yanlışlıkla, bizlerden birinin yanında oturan çevik kuvvet polisine vurdu. Bu geldikleri durumun açık göstergesidir.
Özellikle Star TV muhabirine küfür ettiler. Sokakta yapılan işkenceyi görüntülediği ve kendileri de bunu engelleyemediği için kamerasıyla kendisine tecavüz etmek istediklerini söylediler.
Gözaltına alınan kişilerin anlatımlarının ardından, yaşanan işkenceye tanık olan insan hakları örgütleri ve meslek odaları temsilcileri de konuşma yaptı.

'İŞKENCE MUTLAK YASAKTIR, HİÇBİR MAZERETİ YOKTUR'

Dr. Metin Bakkalcı (TİHV): Mesleğimizin ilkeleri gereği başvurularımızla yaptığımız görüşmeleri paylaşamayız.
Ama dikkat çekmek istediğim şeyler var. Kişinin özgürlüğünden alıkonulduğu andan itibaren, kişi güvenliğine yönelik her türlü eylem işkence ve kötü muameledir
Basın mensuplarına özellikle duyurmak isterim. 'Orantısız güç' kavramını kullanmayın. Şimdi burada tanık olduklarınızdan da gördüğünüz gibi yaşana işkencedir.
BM İnsan Hakları Evrensel Birldirgesi dahil olmak üzere, haklar manzumesinde istisnası olmayan yani mutlak yasak olan tek madde işkencedir. Demin arkadaşlar maruz kaldıkları hakaretleri aktardılar. Özür dileyerek söylüyorum, anlaşılsın diye söylüyorum, birileri tarafından 'o...' diye nitelenen kişiler dahil olmak üzere- ki ben bununda doğru olmadığını düşünüyorum- dünyanın en kötü insanına bile işkence mutlak yasaktır ve hiç bir mazereti yoktur.

'ANKARA SOKAKLARINDA İŞKENCECİ VE CİNSEL TACİZCİLER DOLAŞIYOR'

Her kesin tanıklığında Ankara'da resmi güvenlik görevlisi olan, işkenceci cinsel tacizde bulunan insanlar dolaşmaktadır aramızda. Bu toplumun güvenliğinden esas olarak sorumlu olması gereken bu insanlar derhal yakalanmalıdır. Biz peşlerindeyiz, sokak sokak bu işkencecileri ve cinsel tacizcileri bulacağız. Bütün Ankaralılara buradan sesleniyorum. Herkes bunların peşine düşsün.

'DERHAL RESEN BAŞVURU BEKLEMEDEN SORUŞTURMA AÇIN'

Bir işkence olgusunda ne yapılacağına ilişkin İstanbul protokolü var. Adalet Bakanlığının ricası ile bin savcı, 5 yüz hakime bizler bu eğitimi verdik. Şimdi o savcılara sesleniyorum, burada tanık olduğumuz derhal ve resen başvuru dahi beklemeden soruşturma açmalısınız. Bizler bu eğitimi size bunun için verdik. Eğer bu soruşturmayı açmazsanız, sizlerde suçlusunuz. Emirler doğrudan Ankara Emniyet yetkilileri tarafından ve yaptığı konuşmalarla bunun yaşanmasına zemin hazırlayan bu ülkenin Başbakanı hakkında, savcılar resen herkes hakkında soruşturma açmalıdır.
Burada bulunan bu ülkenin onurudur. Bu işkencelerden toplum adına özür dilenmelidir. Ben, bu insanlardan özür diliyorum. Ama bu özrün gerçekleşmesi için işkenceci ve cinsel tacizcilerden hesap sorulmalı. Olayın üzerinde 9 tam gün geçmiştir. Bu gecikmeninde bedeli sorulmalıdır.

'HEKİMLER OLARAK İŞKENCEYİ BELGELEMEK ZORUNDAYIZ'

Eriş Bilaloğlu (TTB Merkez Konsey Başkanı): Yaşananları anlatmak kolay değil. Bizim açımızdan da dinlemek öyle. Ama bunların ötesinde asıl önemli olan, tüm bu süreç üç beş tane öfkesini kontrol edemeyen polis ile açıklanacak bir süreç değil. Bu Başbakan'ın söylemleri ile gerçekleşen bir süreç. Böyle olduğu ortada. Dolayısıyla, birincisi, Ankara'da dolanan işkenceci,tacizcileri bulma sorumluluğu ile karşı karşıyayız. İkincisi ise hekimler olarak, kim olursa olsun, her insana insan gibi bir sağlık hizmetini gözaltı öncesi gerek sonrasında vermeli, işkenceyi tüm bulguları ile protokollere uygun olarak belgelemek zorundayız.

haber: etha

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.