Header Ads

Şarkılarla Geçti Aramızdan

- FUAT UYGUR -
"Kötü şeyler gördük. Savaşlar, katliamlar, ölen-öldürülen çocuklar gördük. Kendi dilini, kendi kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük. Yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük. Yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük. Biz de öldük. Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik." Böyle diyordu, daha 33 yaşındayken ve yapacak çok şeyi varken hayata gözlerini yummadan önce.
 
Kazım Koyuncu'yu kaybedişimizin üzerinden 6 yıl geçti. 6 yıl önce ezilenler her yerde görürdü onu. Cumartesi Anneleri'nin eylemlerinde, Karadeniz sahil yolu projesine karşı çıkarken, vicdani retçileri sahiplenirken, bir mitingde, bir kardeşlik gecesinde, olanca enerjisiyle şarkılarını söylerken. Çernobil faciasını ve doğduğu topraklardaki etkilerini inatla anlatmaya çalışırken, kanser hastalığı Kazım Koyuncu'yu da pençesine aldı. 2004'ün son günlerinde, İstanbul'da Bostancı Gösteri merkezi'nde "Hey Gidi Karadeniz" gecesinde yine müziğiyle coşturmuştu, ama rahatsızlığı gözden kaçmamıştı. Bir dostu, "A uşağum, çok zayıfsın, hasta olacaksın" diye yazmıştı. 2005'in ilk günlerinde hastalığı duyuldu ve kanserle savaş başladı. Hastalığına çare, müziği ve dostlarının sevgisiydi. Gücü tükenene kadar şarkı söyledi, hastane koridorlarında bile çaldı. İnatla yaşama tutuldu, ama 2005 yılının 25 Haziran günü veda etti sevenlerine, dostlarına.

Kazım Koyuncu son yolculuğuna şarkılarla, tulumlarla uğurlandı. Kuşkusuz, O da böyle isterdi. Öyle olduğu içindir ki, her anmasında sevenleri, dostları tulumlarla, horonlarla anıyor onu.

KARADENİZ'DEN ALDIĞI MÜZİĞİ, DÜNYAYLA PAYLAŞTI

Hopa'dan İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde okumak üzere geldikten kısa bir süre sonra müzikte karar kılan genç Karadenizli, Grup Dinmeyen ve Lazca rock müzik yapan Zuğaşi Berepe'de yer aldı. Koyuncu'nun deneyimleriyle şekillenen müziği, Viya'da ve Hayde'de belirginleşti.

Zuğaşi Berepe'yi birlikte kurduğu arkadaşı Mehmedali Beşli, Koyuncu'nun tulum için ezgiler yazmasının Karadeniz müziğine getirdiği en büyük yeniliklerden biri olduğunu anlatıyor: "Kemençeyle birlikte yaptığı Batı formatında düzenlemeler de şimdiye kadar yapılanların en iyisiydi. Ama en önemlisi, Kazım, gerçek dünyanın ötesinde, müziğiyle kendi dünyasını, yani ölümsüz biricik dünyasını kurdu."

Hayde albümünde Sultan Makamı adlı televizyon dizisinin de müziğinde kullanılan "Denizde Kararti Var" şarkısı, tulum ile klarneti bir araya getirdi.

Koyuncu, tulum, kemençe, kaval, elektrogitarın birlikteliğiyle yüzyılların ezgilerini günümüze taşıyordu. Hayde albümünden sonraki röportajında Kazım, müziğinde geldiği noktayı "Biriktirdiğimi düşündüğüm bir süreç yaşıyorum ve sürekli öğreniyorum. Kendi yöremi öğrenemedikten sonra yapacağım müziğin çok gerçek bir müzik olabileceğine inanmıyorum. O yüzden anonim şarkılarla daha çok işimiz var. Hayde arasına yazdığım tulum ve elektrik gitarla üç yüz yıllık melodiymiş gibi duruyor, oysa üç-dört ay önce benim ürettiğim bir tulum ezgisi. O kadar çok değişik müzikler dinledim ki... Rock müzik dinlediğim kadar İç Anadolu da, Doğu da dinledim, ister istemez bütün bunlar beni oluşturuyor. Şarkıların ana melodilerine müdahale etmiyorum, sözlerini de değiştirmiyorum, saçmalamıyorum, ama düzenleme yaparken yeni melodiler katmaya çalışıyorum, yeni enstrümanlarla bir şeyler yapmaya çalışıyorum" diye anlatıyordu.

Müziğindeki geleceğe ilişkin hayallerinden de söz etmişti: "Şimdiye kadar söylediğim ve söylemediğim türküleri çok büyük prodüksiyonla Gürcistan'dan, İrlanda'dan gaydacılarla belki bir senfoniyle yan yana getirip klasik müzikten rock'n rol'la, oradan da Karadeniz'e uzanan bir konseri müzisyen dostlarla yapmayı çok istiyorum" diyordu.

HIRSLARDAN UZAK, YATIYOR YEŞİLLİKLER ARASINDA

Ölümünün birinci yılında, Hopa Belediyesi'nin restore ettiği ve Kültür Merkezi'ne dönüştürülen binaya, onun adının verilmesi gündemdeydi. Ucuz polemikler ve tartışmalara konu oldu, Kültür Merkezi'ne adı verilmedi. Oysa, bu tartışmaların hiçbiri umurunda değildi Kazım'ın. Bir röportajında onlara; "Politikacılar neden bu kadar hırslı, ne elde etmek istiyorlar acaba, bizim bilmediğimiz şeyler mi var? Hayat başka, biz başka mıyız acaba" diye çoktan sormuştu. Kazım, Hopa Kültür Sanat Merkezi'ne adının verilip verilmemesini önemser miydi? Kazım, Hopa'nın bir köyünde doğdu, şimdi doğduğu köyün mezarlığında yatıyor. Adı bir kültür merkezine ya da başka bir yere verilmese de olur. Fındık ağacı, ötede karayemiş, dereler, yaylalar sarılmış Denizin Çocuğu'na. 

Tartışmalara yanıtını Viya albümünün kapağında çoktan vermiş: "İnsan hayatının hiçe sayıldığı, kendinden olmayanın değersiz görüldüğü, barışın ve kardeşliğin önemsiz sözcükler, insanın en değersiz şey olduğu ülkede yok olan sen, yok olan ben, yok olan sevgi, yok olan zaman, yok olan insan, yok olan... Yaşam!"

DENİZİN VE DAĞLARIN ÇOCUKLARININ KARDEŞİ

Karadeniz'i kirletenlere, yok edenlere karşı "Hayatım ve sağlığım, nereye giderse gitsin daha da gıcık, illet, muhalif, deli bir herif olmaya devam edeceğim" diyerek meydan okuyordu, seviyordu yaşamı.

Kazım, müziğiyle, duruşuyla, yaşama tutunuşuyla aykırıydı. Devrimciydi. En iyi yaptığı şeyi, müziğini hep onlarla paylaştı. İşçilerin, emekçilerin, ezilenlerin gecelerinde, etkinliklerinde enerjisini katmaktan hiç geri durmadı.

Diyarbakır Newroz'un da söylediği, "Denizin çocuğundan dağların çocuklarına selam getirdim" sözüdür bir yanıyla, Kazım'ı özetleyen. O bir enternasyonalistti. Irkçılığın, şovenizmin -özellikle de Karadeniz'de- cirit attığı kasvetli günlerde, halkların kardeşliğine selam gönderiyordu.

İZ BIRAKIP GİDENLERE ÖLÜM MÜ DENİR?

O, arkasında bir iz bıraktı. Karadeniz müziği, onunla daha coşkun şimdi. Denizin çocukları, dağların çocukları gibi direngen Hopa'da. Kazım'ın Zuğaşi Berepe ile başladığı yolculuğunu, kardeşi Niyazi, Seritana ile devam ettiriyor. Arkasında iz bırakıp gidenlere, ölü mü denir şimdi?

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.