Header Ads

Vicdan Üzerine Bir Özdeyiş: Canım Sulukule

- CİHAN UZUNÇARŞILI BAYSAL -
2007 yazında bir arkadaş ricası üzerine birkaç fotoğraf çekmek için ilk kez gidilen ve mahalle tamamen yıkılana kadar bir türlü bırakılamayan Sulukule. Fatih Belediyesi tarafından 2005’te kentsel yenileme alanı ilan edilen, Bakanlar Kurulu tarafından da acele kamulaştırma kararı çıkartılarak ölüm fermanı çabuklaştırılan, yerle bir edilen ve kentin belleğinden silinmeye durulan Sulukule. Mahallelerini bir daha göremeyeceklerinin bilinciyle, mahalleye gelen fotoğrafçıdan, memleketlerinin son demlerinden anılarını talep eden Sulukuleliler... Hikâye işte böyle başladı. Nejla Osseiran’ın foto-belgeseli ‘Canım Sulukule’, Sulukule’nin son 2,5 senesine tanıklık ediyor.

“İnsanlar fotoğraflar vasıtasıyla hatırlamaz, sadece fotoğrafları hatırlar çünkü fotoğraflanmış her imge, anlamanın ve hatırlamanın diğer yollarını bastırır” der Suzan Sontag. Bu şekliyle hatırlamak edimi, geçmişteki bir hikayeye geri dönmekten değil, bir imgeyi, resmi, fotoğrafı bellekten çıkartmaktan geçer ve “...iş hatırlamaya geldiğinde fotoğraf hâlâ daha derinden bir can acıtma, insan zihninde daha derin bir iz bırakma gücüne sahiptir”. Bugün tamamen yıkılarak yok edilmiş bir mekân olarak Sulukule’yi gelecekte de hatırlayabilmek, kendine özgü sesi, rengi, kültürü, insanı ve diliyle Sulukule’yi hafızalarımızda inşa edebilmek ve acısını içselleştirebilmek için fotoğrafın bu özgün gücüne ihtiyacımız var.

Mahalle yerle yeksan edilmiş, mahalleli sürülmüş, sesi de müziği de susturulmuştur. Dahası, bugün Sulukule’de eskiye ait hiçbir iz bırakılmamacasına öyle hunharca bir “temizlik” operasyonu süregelmektedir ki, ileride Sulukule’nin yerini arayanlar, mahallenin varlığından şüpheye düşebilirler. Ancak Nejla Osseiran’ın kareleri döndükçe, kentin hafızasından silinmeye çalışılan Sulukule, her izleyiciyle bir kez daha yaşama durup bir kez daha yok edilişine meydan okuyacaktır. Sevgili Nejla’nın ‘Canım Sulukule’ linkini tıklayan her parmak seçtiği, benimsediği kareleri, hafıza mekânındaki boşluklara farkında olmadan yerleştirdikçe, Sulukule kendini hiç bilmeyenler için bile tanıdık bir mekâna dönüşerek toplumsal hafızadaki yerini sağlamlaştıracaktır.

İzleyici, belgesel vasıtasıyla sadece bir hafıza mekânı değil aynı zamanda bir yüzleşme mekânıyla da karşılaşır. Vicdanla yüzleşerek mağdurlar ve mağduriyetlerle empati kurma, şiddet ve zulmün toplumsal hafızadaki yerini alarak tekrarlanmamasını amaçlar, zulme sebep olanlar sonsuza dek lanetlenir. Sontag’a tekrar kulak verirsek, “Enformasyonla dolup taşan bir çağda, fotoğraf, bir şeyi kavramanın hızlı bir yolunu ve onu hatırda tutmanın yoğunlaşmış bir formunu sağlar bize. Bu haliyle fotoğraf bir alıntıya veya bir veciz söze veya bir özdeyişe benzer” der. ‘Canım Sulukule’, insanlık değerleri üzerinden yükselen ve bizleri vicdanla yüzleştiren böyle bir özdeyiştir aynı zamanda.

Dozer dikkat!’
Belgesel boyunca, mahallenin kapıları birer ikişer açılıp bizleri içeri buyur eder, böylece “öteki” ile yollarımız kesişir. Kentin ötekilerinin acıları teker teker önümüze dökülürken, mahallenin sesi ve vicdanı Gülsüm konuşur. Gülsüm devamlı konuşur, seri bir şekilde anlatır, virgülsüz, noktasız, nefessiz... Anlatacak ne çok şey vardır; onlar ve dozerler baskın yapmadan her şeyi bizlere anlatması gerekir, yürekte biriken onca ukdenin, yaşanan acıların, kentin gözleri önünde sürüp giden ama kentin büyük bölümünce görülmeyen, görülmek istenmeyen zulmün ve bilcümle haksızlığın, adaletsizliğin bir an önce ortalığa dökülmesi gerekir. Ne zaman gelecekleri hiç belli değildir. Sabahın körü de akşamın bir vakti de hasta, yaşlı, çocuk, hamilenin gözünün yaşına bakmadan çıkıp gelebilirler, onlar ve dozerler. Bu yüzdendir pencerelerdeki ‘Dozer dikkat burada insan yaşıyor’ notları. Bu yüzdendir cümle cemaat çamaşırları kapıda, pencerede asılı bırakmalar. Gülsüm anlatır, devamlı anlatır, noktasız virgülsüz dozerlerle yarışa yarışa anlatır: Kırmızı çarpılanan evler, ‘Dozer dikkat!’ ikazlı evler, ‘Gazze’ye hoşgeldiniz’li duvarlar ile ‘Ölüşeğire oşgeldiniz’li duvarlar içinde Gülsüm konuşur. Çocuklar ve molozlar ve elbette kadınlar ve yaşlılar ve tüm Sulukule iyimserliğiyle ‘Bir gün gelcek/ Bu günler bitcek’ yazısı altında kaldırıma çökmüş amcanın tüm iyimserlikleri ezip geçen yüz ifadesi içinde Gülsüm devamlı konuşur. Bizler görerek duyarız, gördükçe daha iyi anlarız. Gülsüm sustuğunda izleyici en baştaki kişi değildir artık, derinden bir can acısı ve isyan sarar ruhunu. Bir gün vicdanlarda kurulacak mahkemelerde Sulukule için bir şahit daha eklenmiştir listeye.

‘Canım Sulukule’, emniyetli dünyaları içindekileri, “öteki” olanların acılarına bakmaya zorlarken, vicdanları harekete geçirerek haksızlıklara karşı mücadelenin gerekliliğine de işaret ediyor, insan olduğumuzu tekrarlar ve hatırlatırken.

Not: Najla Osseiran’ın foto-belgeseli ‘Canım Sulukule’, www.vimeo.com/19842109 adresinde.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.