Header Ads

Refika Bezirci Eşi Asım Bezirci'yi Anlatıyor: "O'nu En Son Gördüğümde, İki Buğulanmış Göz Arkamdan Bakıyordu"

"Onu en son gördüğümde iki buğulanmış göz arkamdan bakıyordu" diyor Asım Bezirci'nin 30 yıllık hayat arkadaşı, yoldaşı Refika Bezirci. O günlerde evliliklerinin 30. yılını ve Asım Bezirci'nin 71. kitabının çıkışını kutlayacaklarmış. Ama olmadı. Asım Bezirci, Sivas'tan geri dönmedi. Şimdi geride fotoğraflar var. Bir de biraz kırgın bir kadın. Tek arzusu, Asım Bezirci'nin kitaplarının okura ulaşmasını sağlamak.

İstanbul Kazasker'de bir apartman dairesi. Ortalık toparlanmış, eşyaların üzerine örtüler örtülmüş. Yol hazırlığı var. Duvarlarda fotoğraflar. Bir takvim ise 2 Temmuz'u gösteriyor. Refika Bezirci, 2 Temmuz için Ören'den gelmiş, anmaların ardından dönecek.

'SİVAS'A GİTMESİNİ HİÇ İSTEMEDİM'

Bugün 71 yaşında. 18 yılı hayat arkadaşından uzakta geçti. Onu en son 30 Haziran'da görmüş: "O, Sivas'tan Ören'e geceçekti. Ben ondan önce gidip evi düzenleyecektim. Evliliğimizin 30. yıldönümüyle 71. kitabının basılmasını kutlayacaktık. Sivas'a gitmesini hiç istemedim. Birkaç gün önce bir düş görmüştüm. Asım, hamamda, buğuların ve kirli suların arasında kayboldu. Yalvardım 'gitme' diye. 'Olur mu Refik, sen akılla kadınsın, inanma böyle rüyalara' dedi. Gitti. Kazasker'de beni kapıdan uğurladı. Dikiz aynasından iki buğulanmış göz arkamdan bakıyordu."

Ören'deyken Sivas'ta yaşananlardan önce haberdar olamamış. Bazı olaylar olduğunu duymuş ama "Devlet, korur. Bu kadar insanı yok edemezler" diye düşünmüş. "Aklıma hiç böyle bir vahşet gelmezdi" diyor. Cumartesi günü Hürriyet gazetesinin yerel muhabiri evine gelip, "Başınız sağolsun" deyince, gerçeği öğrenmiş: "Bana 'başınız sağolsun' deyince ben kapının önüne çöktüm ve işedim. Sonra, 'olamaz, olamaz' diye bağırırken bayılmışım. Ondan ötesini bilmiyorum."

Sözcükler boğazında düğümlendi. Ziyaretimin başından beri koruduğu metanetini kaybetmek istemediği belliydi ama gözlerinden yaşlar boşaldı. Bir an sessizlik.

'İNSANIN CANI ACIYOR'

Sessizliği kendisi bozdu ve cenazeyi almaya nasıl gittiklerini anlattı: "Cenazeyi almadan önce Ankara'ya gittim. Cenazemi uçakla götürmek istiyordum. Fikri Sağlar ile görüştüm, uçak istediğimi, bu konuda yardımcı olmasını istedim. Bıyıklarını kemirdi, kıvrandı, dudaklarını ısırdı, sağa sola telefon etti. Yay gibi gergindim. Sonra bize makam arabasını verdi, 'Siz gidin, uçak gelecek' dedi. Sivas'ta bizi CHP'liler karşıladı. Hiç tanımam onları. Şehrin dışında bir dinlenme tesisine götürdüler. Bir baktım masalar kurulmuş, herkes neşe içinde yiyor, içiyor. Oysa ben cenaze almaya gittim. Bu neşelerini anlayamadım ki! Sonra, uçakla cenazemizi İstanbul'a getirdik."
Refika Bezirci, 18 yıldır ya mevsiminin ortasında Ören'den İstanbul'a geliyor. Anmalara katılıyor, sonra dönüyor. 2 Temmuz günü yaklaştıkca heyecalandığını anlatıyor: "Yaralar kaşınıp altından kızarıklık çıkmaya başlıyor. İnsanın canı acıyor."

Bugün artık daha gerçekçi ve daha sağduyulu olduğunu söylüyor, "Açıkçası nötr bakıyorum olaylara" diyor ve ekliyor: "Küllendi biraz ama içimizdeki ateş, ağrısı hiç bitmiyor ki. Sızı var. Bütün aileler böyle. Bunu kimse değiştiremez. Bir aileden 2-3 kaybı olan var. Onlar ne yapıyor?"

'TURİSTİK BİR ZİYARET İÇİN BİLE SİVAS'A GİDEMEM'

"Sivas" kelimesi ne hissettiriyor? Yanıtını biliyorum biraz. Ama yine de soruyorum. Yanıtı tahmin ettiğim gibi: "Katliamdan başka bir şey gelmiyor aklıma. 'Sivas halkı yapmadı, dışarıdan getirilenler yaptı' diyorlar. Ama o dönemde Erbakan'a oy verdiler. Sonraki seçimde de aynısını yaptılar. Sivas halkı tutucu. İslami bir görüşle bakıyor hayata. Aydınlık yanı yok. Tabi ki farklı düşünenleri vardır."

Sivas'ın turistik bir seyahat paketi içinde olduğu durumda bile o seyahet paketini seçmeyeceğini söylüyor Refika Bezirci. "Seçemem, gidemem" diyor. Otelin önüne bir kez gitmiş: "Çarşaf gibi isler sallanıyordu rüzgar vurdukça. İçeriye girip baktım, simsiyahtı içerisi. Tiksinti verici. Asım'ın çantası geldi, oteldeki koku, çantada da vardı"

'EŞYALARI 17 YIL SAKLAMIŞ'

17 yıl saklaşım Asım Bezirci'nin ölmeden önceki eşyalarını. Sonra, "Bakıp bakıp üzülmenin alemi yok, fetişizm bu" diyerek elden çıkarmış. Eşyalar arasında, kanlanmış çoraplar, ayakkabılar, kararmış bir saat, yamuk yumuk olmuş bir gözlük, yanları yanmış bir pantalon varmış. "Neden saklayayım" diye soruyor. Ama bu soruya rağmen 17 yıl saklamış. Müze için bekleseydi! Bu fikir de anlamsız geliyor ona: "Bu eşyaları da öyle bir müzeye koymak fetişizm olurdu. Ayrıca o eşyalar bizim için önemli, başkaları için değil. Öylesi bir müzeye verilecek en güzel şey, Asım'ın kitapları olur."

'ÇARKLAR BİR ANDA DURMUŞTU'

Anlatacakları çok Refika Bezirci'nin. Kırgın ve yorgun olsa da anlatmak istiyor. 18 yılın nasıl geçtiğini sordum. "İlk günlerde panik haldeydim" diyor, sonra Evrensel Kültür Merkezi'nde açılan Asım Bezirci Kitaplığı adeta can simidi olmuş: "İlk günlerde panik haldeydim. Çocuklarımız yok bizim. Yalnız kaldım. Sürekli işleyen bir fabrika düşün. O fabrikada dönen çarklar bir anda durdu. Onun şaşkınlığı içindeydim. O günlerde Evrensel Kültür Merkezi kurulma aşamasındaydı. Bir akşam Aydın Çubukçu ve arkadaşları geldi. Kitaplık projesinden bahsettiler, Asım Bezirci'nin kitaplarını istediler ve bana da birlikte çalışmayı teklif ettiler. Mutfağa gittim düşündüm, çok değer verirdi kitaplarına. Bu nedenle bir anda çıkarmak istemedim elimden. Sonra fark ettim ki, o yalnızlık duygusu, korku ve telaş bir anda silindi kafamdan. 'Tamam' dedim. Sonra orada işe başladım. 2.5-3 yıl epey işler yaptık. Güzel günlerdi."

'TEK AMACI KİTAPLARIN YAYININI SÜRDÜRMEK'

Refika Bezirci, yurt dışında ve yurt içindeki anmalarda konuşmalar yapmış. Bunu misyon olarak algılamış. Misyon olarak üstlendiği bir diğer şey ise; Asım Bezirci'nin kitaplarının okurla buluşmasını sağlamak. Bezirci'nin ölümünün ardından da kitaplarının redaksiyonu ve yayına hazırlanması işlerini yapmış ve yapmaya da devam ediyor. 

"Kırgın mısınız?" diye soruyorum. Başı öne eğik, belli belirsiz 'e'h işte diyor. Kırgın.
Röportajın ardından fotoğraf albümleri çıktı ortaya. Anlattı. Bana anlatmaktan öte anılarını anımsıyor gibiydi. Göz yaşı dökmedi. Ama biliyorum ki; içine aktı. "Toplasak" dedim fotoğrafları. "Kalsın, ben yavaş yavaş toplarım" yanıtı geldi. Çıktım, gittim. Geride, masa üzerinde anılar ve Refika teyzeyi bıraktım. Sonrası... Bilmiyorum.

yazı-röpörtaj: arzu demir/etha

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.