Header Ads

Bu Bir 'Terör' Yazısıdır!


- SÜLEYMAN ARIOĞLU-
“Gülmek bir halk gülüyorsa, gülmektir” diyordu Edip Cansever.. Cansever ne güzel bir soyadı!

Halkın, halkların güldüğü vaki midir? Ne yazık ki, evet! Halk, bir yanı gülerken, bir yanı ağlayan ve hep bir yanı ağlarken, bir yanı hep gülen olmaktır. Kışın zor zahmetinde 30 lira, evet 30 lira için geçit vermeyen sarp dağları aşmaya çalışıp, vadilerine, oyuklarına düşüp kalandır!

Halk, acımasız ve hazin bir öyküdür! Bir inşaat çukuruna düşerken de, bir nehri geçmeye çalışırken, istif olup bir tahta parçası kayığa boğulup giderken de böyledir. Boğazına düğümlenir kalır. İşte, böyle bir o kadar da anlamsız ve zalimdir halk olmak!

Yılbaşı hediyeleriyle dolu bir ofiste, aklının kıyısında, yüreğine bir kıymık gibi batarken o her biri bir can, bir sevgili, bir baba, bir oğul, bir yoksul olan 35’lerin cansız bedeni, yine de bir halksındır!

Ne isabetli bir isim koymuşlar, ölüm kusan makinelerine: İnsansız hava aracı! Peki ya araçlaşan insanlar! Katırların iki yanına denk edilmiş, bir traktör römorkuna üst üste yığılmış bedenler…

***
Vurulmuşum
Düşüm, gecelerden kara
Bir hayra yoranım çıkmaz
Canım alırlar ecelsiz
Sığdıramam kitaplara
Şifre buyurmuş bir paşa
Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız

(Ahmed Arif - 33 Kurşun)

***

Nasıl bir şeydir, katledilmişlere bakıp da orada, isimlerinden, öykülerinden, biricikliklerinden ve en çıplak gerçekliklerinden muaf sadece bir kolektif kimlik ve ona dair kinini görmek! Halk olmak böyle de bir şey midir?

***

Kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız
Karşıyaka köyleri, obalarıyla
Kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu
Komşuyuz yaka yakaya
Birbirine karışır tavuklarımız
Bilmezlikten değil
Fıkaralıktan
Pasaporta ısınmamış içimiz
Budur katlimize sebep suçumuz
Gayrı eşkıyaya çıkar adımız
Kaçakçıya
Soyguncuya
Hayına...

(Ahmed Arif - 33 Kurşun)

***

İnsan nedir, nasıl bir varlıktır? Nedir araçları insansızlaştırırken, insanları araçlaştıran korkunç gerçek?
Zihinleri ve ruhları esir alan, esir aldığını kirleten ve sakatlayan bir devlet duygusu.
Devlet ideolojisinin kanlı prizmasının, her birini vahşetin parçası haline getirdiği, canlı makineler! Bu kadar çok katliamı mümkün kılan da bu değil mi!

Bir aygıta sevdalanmak insanlığa sığar mı? Sığarsa eğer, Uludere, benzeri yüzlercesinden dolayı boş bir yaprağı bile kalmamış bir defterin hanesinde, sadece basit bir hesaba denk düşer.

Sayılarla düşünen, envanter ve zimmet yığınlarından teşekkül, bir avuç doymak bilmezin açlığını besleyen organize bir vahşet makinesidir devlet. Beslendiği de kandır, sömürüdür! Sermaye egemenliğinin bedeni hâlâ ve hâlâ devlettir.

Doğa ile, insan ile ilişkimizi sakatlar. Doruklarına sevdalandığın dağları da düzünü de, kuşunu, böceğini de konuştuğun dilini de,sevgilinin elinden tutup gittiğin sinemayı da, bir hikâyenin içinde yitip gitmişsin gibi bağlı olduğun sokakları da, sevdanı da, hüznünü de, mülk edinme ve hükmetme hırsıyla kirletir. Yok eder! İçinde var olduğun, hatıralarını nakşettiğin, içinde sen olmayı öğrendiğin her şeyle ilişkini, kendi mülkü gözüyle görür.

Sakatladığı ruhlar ve zihinler de öyle… Baktığın yerde insanı değil de Kürd’ü, Ermeni’yi, Alevi’yi, Türk’ü gördükçe, vatan(ı) gördükçe bunların sonu gelmeyecek.

Yılların sıra numaraları değişiyor, hayat “devam ediyor”. Kitaplar bomba oldu, şiirler, resimler, terör! Arkadaşlarımız hapiste, hapis yolunda… İnsanların üzerine dağlarda, F tipi cezaevlerinde, şehirlerin sokaklarında, devletlerin sınırlarında zulüm ve ölüm kusulmaya devam ediyor. İşte yine “dağılmış pazar yerlerine benziyor istasyonlar. Ve dağılmış pazar yerlerine memleket.”

Umudun yeşerdiği bir yıl olsun.

1 yorum:

  1. harika bir yazı olmuş.eline emegine yüregine saglık.senin gibi insanların oldugunu görmek az da olsa yaşama hevesi veriyor bu ülkede.

    YanıtlaSil

Blogger tarafından desteklenmektedir.